top of page

Psikiyatrik Bozukluklar

  • Psikiyatri nedir?
    Sağlık, sadece bedensel değil aynı zamanda ruhsal/psikolojik ve sosyal olarak da tam iyilik hali olarak tanımlanır. Fiziksel hastalıklar ve sosyal-kültürel problemler, kişide ruhsal sıkıntıları tetikleyebileceği gibi ruhsal alanda yaşanan sıkıntılar da bedensel belirtilere ve sosyal sorunlara yol açabilir. Bu nedenle ruh sağlığı, sağlıklı yaşamın olmazsa olmazıdır. Psikiyatri, düşünce, duygu ve davranışlarda ortaya çıkan değişiklik veya düzensizliklerin yol açtığı ruhsal problemlerin tanı ve tedavisiyle ilgilenen tıp biliminin bir dalıdır. Psikiyatrik hastalıklar biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel etmenler nedeniyle ortaya çıkabilir. Ruhsal bozukluklar hafif ve geçici karakterde olabileceği gibi ağır ve süreğen de olabilir. Günlük yaşamda ortaya çıkan ruhsal problemlerin kişinin ailevi, mesleki ve sosyal işlevselliğinde bozulmaya sebep olmaması, ayrıca ağır ve süreğen bir duruma dönüşmesinin engellenebilmesi için ruhsal durum değerlendirmesi ve gereği halinde tedavi düzenlenmesi önemlidir.
  • Psikiyatride tedavi
    İlk aşamada kişide düşünce, duygu ve davranış problemlerine yol açan biyolojik, psikolojik, sosyal/toplumsal ve kültürel etmenlerin ortaya çıkarılmasını hedefleyen psikiyatri tanı için klinik değerlendirme görüşmeleri, muayeneler ve aile görüşmelerini kullanır. Gereği halinde laboratuar tetkiklerinden, görüntüleme yöntemlerinden (MR, BT vb.) ve EEG gibi nörofizyolojik testlerden yararlanılır. Belirlenen problemlerin tedavisinde genel olarak ilaçlar (farmakoterapi), somatik tedaviler ve psikoterapi (ruhsal tedavi) yöntemleri kullanılır. Farmakoterapide en sık kullanılan ilaçlar antidepresanlar, duygudurum dengeleyicileri, antipsikotikler ve benzodiazepinlerdir. Somatik tedavi yöntemleri nadiren ve özel durumlarda gerekmekte olup en sık elektrokonvülzif tedavi (EKT), transkranial manyetik stimülasyon (TMS) ve vagus siniri uyarımı uygulanmaktadır. Ruhsal problemlerin tedavisinde bilişsel davranışçı terapiler, psikanaliz ve psikanalitik yönelimli terapiler, şema terapileri, grup psikoterapileri, aile ve evlilik terapileri ve cinsel terapiler en sık başvurulan ruhsal tedavi yöntemleridir.
  • Depresyon
    Depresyon, sadece “kendini keyifsiz –üzgün hissetme hali” değildir. İnsanın günlük yaşamında keyifli-keyifsiz, mutlu-mutsuz hissedeceği anlar-zamanlar olmakla birlikte; “keyifsiz, üzgün, çökkün” ruh halinin belli bir süreden uzun sürmesi, tüm yaşam alanlarını kapsaması ve yanına bazı şikayet/sorun kümelerinin de eklenmesi ile giden psikiyatrik bir bozukluktur. Çökkünlük, derin bir üzüntü, keder, bazen bunlara ek olarak bunaltılı-kaygılı bir ruh haliyle birlikte düşüncede, konuşmada, harekette ve bedensel işlevlerde yavaşlama/durgunlaşma ve ek olarak değersizlik,güçsüzlük, umutsuzluk, isteksizlik gibi duygu ve düşüncelerle giden, çabuk sinirlenme halinin görülebileceği bir sendrom olarak tanımlanabilir. Tedavisiz Depresyon atakları 6-12 ay, tedavi edilen çoğu atak ise 3 ay kadar sürer. Tedavi edilmemiş ya da tedavisi erken kesilmiş Depresyon hastalarında zaten var olan tekrarlama ihtimali artar. Tedavide kullanılan farklı gruplardan antidepresan ilaçlar hastanın özelliklerine göre seçilir ve uygun dozda uygun süre kullanılması önerilir. İlaç dışı yöntemler de (terapi yöntemleri, günlük yaşam düzenlemeleri, sosyal destek ) tedavinin başarısı önemli oranda olumlu etkiler ve depresyonun tekrarlama oranlarını azaltır.
  • Panik bozukluk
    Panik atak (panik nöbeti), beklenmedik bir şekilde başlayan yoğun korku, sıkıntı, endişe veya huzursuzluk hissine bedensel belirtilerin eşlik ettiği kaygı nöbetleridir. Başta panik bozukluk olmak üzere birçok psikiyatrik hastalıkta, bazı tıbbi durumlarda (örn. tiroid hastalıkları, kan şekerinin düşmesi, kalp hastalıkları, akciğer hastalıkları, beyin tümörleri, epilepsi, Cushing hastalığı, kansızlık, enfeksiyonlar, vitamin eksiklikleri…), alkol-madde kullanım bozukluklarında, aşırı kafein tüketimine ve bazı ilaçlara bağlı görülebilir. Panik atak tek başına bir hastalık olmayıp birçok psikiyatrik veya fiziksel hastalığın bir belirtisidir. Panik atak esnasında birçok farklı bedensel belirti görülebilir. Bu belirtilerden en sık görülenleri şunlardır: 1. Çarpıntı, kalp atışlarını duyumsama veya kalp hızında artış olması 2. Terleme 3. Titreme veya sarsılma 4. Nefes darlığı veya boğuluyor gibi olma hissi 5. Soluğun kesilmesi 6. Göğüste ağrı ya da sıkıntı hissi 7. Bulantı ya da karın ağrısı 8. Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecek veya bayılacak gibi olma 9. Gerçek dışılık duyguları (olayları ve çevreyi bir sis perdesinin gerisinden farklı, bulanık algılama) ya da benliğinden ayrılma, kendine yabancılaşma hissi 10. Uyuşma ve karıncalanmalar 11. Üşüme, ürperme ya da ateş basması 12. Kontrolünü yitireceği ya da çıldıracağı korkusu 13. Ölüm korkusu Panik bozukluk ise; tekrarlayan ve beklenmedik panik ataklardan oluşan ruhsal bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlıkta hasta, başka atakların olacağına dair sürekli bir kaygı içerisinde olabilir veya bu atakların “kalp krizi geçirip ölme”, “kontrolünü yitirip çıldırma” ya da “felç geçirme” gibi kötü sonuçlara yol açabileceğine inanıyor olabilir. Bu nedenle önlem olarak bazı davranış değişiklileri ve kaçınmalar gösterebilir. Panik bozukluğun tedavisinde ilaç tedavisi ve çeşitli terapi teknikleri uygulanmaktadır. Her ikisi de eşit etkinliktedir ve iki tedavinin aynı anda uygulanması etkinliği arttırmaktadır. İlaç tedavisi, depresyon ve diğer kaygı bozukluklarında kullanılan ilaç tedavileri ile benzerdir. Etkinlikleri ve yan etkileri kullanılan ilaç grubuna göre değişmektedir. Belirtiler tamamen geçtikten sonra da, hastalığın tekrar etmemesi için, bir süre daha tedaviye devam edilmelidir.
  • Travmayla ilişkili ruhsal sorunlar
    Travma kavramı kişinin ruhsal ve bedensel açıdan bütünlüğünü değişik biçimlerde sarsan, inciten, yaralayan her türlü olay için kullanılır. Psikiyatride travma(örselenme) daha çok kişinin kendisinin ya da yakınının yaşadığı, bedensel ve ruhsal varlığına büyük bir tehlike olarak, beklenmedik bir şekilde gelen ağır örseleyici olayları içermektedir. Kişinin böyle bir olayla karşılaşmadığı, fakat bu tür travmatik olaylara tanık olduğu durumlar da travmatik etki yapabilmekte ve bu nedenle bu tanıklıklar da travma sayılmaktadır. Ağır travmatik olaylar arasında; trafik kazaları, deprem, sel gibi doğal afetler, dayak/işkence , taciz ve tecavüz, patlamalar, bombalamalar,saldırı, rehin tutulma, toplama kampında kalmak, savaşta/ çatışmada bulunmak gibi kişilerde ağır kaygı/korku yaratacak durumlar sayılabilir. Bu sayılan durumlara birebir maruz kalmayan veya şahit olmayan kişiler de haberler/ medya/sosyal ağlar ve toplumsal tanıklık aracılığıyla travmatize olabilirler. Bir bireyin travmatik olaydan ruhsal olarak etkilenmesinde şüphesiz olayın şiddeti önemlidir fakat olayın kişiye ruhsal etkisinin tek belirleyicisi değildir. Kişinin kalıtımsal yapısına, gelişimsel özelliklerine, öğrenmelerle geliştirdiği benlik gücüne, böyle bir olaya karşı hazırlıklı olup olmadığına ve daha birçok başka etmenlere göre travmaya karşı verilen ruhsal cevap değişebilir. Başka bir ifadeyle yaşanan olayın etkisi kişiden kişiye değişebilir ve birisi için ağır zorlanma olabilecek bir olay bir başkası için aynı derecede zorlanmaya/ruhsal soruna yol açmayabilir. Travmatik olayın yineleyici ve sıkıntı veren anıları, olayı çağrıştıran durumlardan kaçınma, irkilme, içe kapanma, olayla bağlantılı sıkıntılı rüyalar, uykusuzluk, konsantrasyon sorunları, travma sonrası görülen ruhsal şikayetlerden bazılarıdır. Tedavide SSRI türü ilaçlar kullanılmakla birlikte, Bilişsel Psikoterapilerin ve EMDR'nin (Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden işleme) etkinliği oldukça yüksektir.
  • EMDR
    EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) savaş stresi, taciz, doğal afetler veya çocukluk döneminde yaşanan üzücü olaylar gibi rahatsız edici yaşam deneyimlerinin neden olduğu travmaya bağlı bozuklukların yanı sıra, fobi, performans kaygısı, panik bozukluk ve komplike yas gibi başka sorunların tedavisinde kullanılan psikolojik bir yöntemdir.
  • Alkol ve Madde Bağımlılığı
    Bağımlılık kişinin kullandığı madde üstünde kontrolünü kaybetmesi ve onsuz bir yaşam sürememeye başlamasıdır. Bağımlılık bir kez geliştikten sonra, bir daha iyileşmez ve kişinin yaşamı boyunca onunla beraber gelir. İnsanlar birçok şeye bağımlı olabilir. Bunlar arasında sigara, alkol, uyuşturucular, internet, başka insanlar sayılabilir. Bağımlılık yavaş yavaş, sinsice gelişir. Kişi genelde bağımlı olduğunun farkına varmaz. Bağımlı olup olmadığınızı belirlemek için aşağıdaki belirtilerden birkaçının olması yeterlidir. Kullanılan alkol/madde miktarının giderek artması Alkol/Madde miktarı azaltılınca ya da kesilince huzursuzluk, uykusuzluk, titreme gibi yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması Ruhsal, sosyal, adli ya da bedensel bir sorun oluşturmasına rağmen alkol/madde kullanmaya devam etmek. Kişinin alkol/madde üstünde kontrolü kaybetmesi ve tasarladığında fazla madde kullanması Zamanının büyük çoğunluğunu alkol/madde ile geçirmesi Alkol/Maddenin kişisel toplumsal sorumluluklarını yerine getirmesini engellemesi (iş, okul, aile gibi) Bağımlılık tedavisi ömür boyu devam eder. Bu, hep ilaç ya da diğer tedavi türleri ile tedavi olunacağı anlamına gelmez. Bağımlılık tedavisinde öncelikle ortaya çıkan yoksunluğun tedavi edildiği arındırma tedavisi uygulanır. Daha sonrasında ise bağımlı olunan alkol ya da madde isteğini azaltan çeşitli ilaç tedavileri ve Psikoterapiler uygulanır. Alkol Bağımlılığı tedavisinin tercihen yatırılarak yapılması gerekmektedir. Alkol Bağımlılığında ortaya çıkan Delirium Tremens tablosu, yoğun bakım şartlarında tedavi ve gözlem gerektirmektedir. Eroin bağımlılığı tedavisinde ayaktan tedavi uygulanabilmektedir. Özellikle kullanılan maddenin vücuttaki etkinliğini ortadan kaldıran ve madde isteğini azaltan ciltaltı implant ve ülkemizde son zamanlarda kullanılmaya başlanan uzun süreli enjeksiyon tedavisi uygulanabilmektedir.
  • Cinsel İşlev Bozuklukları
    Vajinismus; ülkemizde cinsel tedavi kliniklerine başvuran kadınlarda en sık rastlanan sorundur. Vajinismus; vajinanın dış üçte birini çevreleyen ( vajinanın giriş bölgesindeki) kaslardaki yineleyici ve sürekli kasılmalar ve şiddetli acı, korku, endişe sonucu cinsel birleşmenin olmaması veya ağrılı/sıkıntılı olarak gerçekleşmesidir. Vajinal kasılmalara tüm bedendeki kasılmalar, bacaklarda kapanma, kilitlenme, korku, cinsel birleşmeden hatta cinsel birleşme deneneceği korkusuyla tüm cinsellikten kaçınma ve girişin olmayacağı inancı eşlik eder. Vajinadaki bu kasılmalar; kadının bilinçli kontrolünde olmayan, kendi isteği ile oluşturmadığı, istemsiz kasılmalardır. Cinsel eğitimsizliğin, cinsel yanlış inanışların, cinsellikle ilgili tutucu değer yargılarının, bekaret kavramına verilen abartılı önemin, kadınların kendi cinsel organlarını tanımamalarının, toplumumuzda kadın cinselliğinin direk cinsel birleşme ile başlamasının ve genel cinsellik anlayışımızdaki tabuların vajinismus gelişmesinde rolu olduğu söylenebilir. Vajinismusun herhangi bir ilaç ve ya cerrahi girişim ile tedavisi mümkün değildir. Tıp dışı yöntemlerin hiçbiri tedavi edici ve etik değildir. Bu yöntemler çoğunlukla vajinismus sorunu yaşayan çifte daha çok zarar verir.Cinsel terapiler ile ortalama 1-4 ay gibi bir sürede ve 6-10 seansta çok yüksek bir tedavi başarı oranı ile düzelebilir. Erken boşalma; çok az cinsel uyarıyla, kişinin istediği zamandan önce denetimsiz boşalmasıdır, yani kişi boşalmasını erteleyemez. Fizyolojik olarak tanımlanmaya çalışılırsa ise kişinin boşalma refleksi üzerinde denetiminin olmaması, yani boşalma erteleyebilmenin “henüz öğrenilmemiş” olmasıdır. Erken boşalmanın sebebiyle ilgili çeşitli görüşler olmakla birlikte henüz tam olarak aydınlatılmış değildir. Tüm toplumlarda sık rastlanan bir sorundur ve her 3-5 erkekten birinde bu sorun vardır. Cinsel bozukluk nedeniyle tedaviye başvuran erkeklerin yaklaşık %40’ında başlıca yakınma erken boşalmadır. İlişkinin çabuk bitmesini isteyen partner veya başkaları tarafından görülme tehlikesinin olduğu durumlar erkeği çabuk orgazma şartlayabilir. Stresli bir ilişki/evlilik bozukluğu şiddetlendirebilir. Erken boşalma hem erkeğin hem de partnerinin cinsel yaşamında hoşnutsuzluk ve doyumsuzluk yaratan bir cinsel işlev bozukluğudur. Uyuşturucu kremler/spreyler, birleşmeden önce alınan alkol veya antidepresan ilaçlar; cinsel organdaki duyarlılığı azaltarak boşalma süresini uzatmaya yönelik yöntemler olarak sıkça kullanılır fakat hiçbiri kalıcı çözüm olmamakla birlikte cinsel yaşamdan alınan doyumu daha da azaltır. Erken boşalmanın tek kesin ve kalıcı tedavisi cinsel terapi ile kişiye boşalma kontrolünün öğretilmesidir. Kişi bir kez boşalma kontrolünü öğrendiğinde sorun kalıcı bir şekilde ortadan kalkmaktadır.
bottom of page